Strazburg kalbine bisiklet ile ilk seyahat ve Notre-Dame Katedrali

Strasburg Katedrali

Strazburg’taki ilk günümüze erkenden başlıyoruz. Aramızdan birinin, kruvasan ve sıcak baget ekmek almak için fırına gitmesi kesinlikle şart.

AB görüşmelerine ev sahipliği yapan Avrupa Parlementosu’na sadece 800 metre mesafede bulunan Patrick’in evinde, leziz Fransız peynirleri, fırından çıktığı gibi kendini kahvaltı masamızda bulan baget ekmekler ve kruvasanlar ile donatılmış doyurucu bir kahvaltı yaptıktan sonra, bisikletlerimize atlayıp kenti gezmeye çıkıyoruz. Patrick rehberliğinde Strazburg tarihi eski kent merkezine doğru ilk bisiklet turumuzu atarken dikkatimizi çeken, şehrin fevkalade bisiklet yolu ağları ile örülü olmasıydı elbette.

Avrupa Birliği Parlemento binasının yanından geçerek tarihi şehrin merkezine doğru yol alıyoruz. Bisiklet yollarında kullanılan işaretleme ve tabelalar sayesinde kentte, bu eğlenceli ve sağlıklı alternatif ulaşım aracına çok çabuk alışıyoruz.

Sürücülerin bisiklet kullanıcılarına gösterdiği saygı ve bisiklet yol sistemini kabul etmeleri her ne kadar gelişmişliğin bir parçası olarak görülse de eski kentin coğrafi yapısı ile de ilişkili olduğu tezini ortaya atabiliriz. Tarihi kentin sokaklarında dolaşırken nehir kolları ve su kanallarını kolayca fark edeceksiniz. 400 kilometrelik bisiklet yoluna sahip Strazburg’ta, özellikle nehir ya da kanal boyunca bisiklete binmek oldukça pratik ve eğlenceli bir aktivite olarak zihnimize kazınıyor.

Strazburg’un tarihi eski kenti Grande İle (Büyük Ada), Ren Nehri’nin bir kolu olan İll Nehri’nin tam ortasında kalır, yani  İll Nehri’nin çevrelediği bir adacıktır. Grande İle, 1988 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmiştir ve hala listedeki yerini korumaktadır. Avrupa’nın en güzel meydanlarından biri olan Notre-Dame Katedral meydanı  ve Küçük Fransa anlamına gelen “La Petite France” mahallesi , Grande Ile gezisinin en can alıcı görsellerini önünüze serecektir.

Eski kentin merkezinde, genç dönem gotik mimarinin en güzel eserlerinden biri olarak kabul edilen Notre-Dame Katedrali  yer alıyor. Günümüzde Avrupa’nın 6. yüksek kilisesi olan katedral, ilk bakışta fark edeceğiniz heybetinin yanısıra ahenk, incelik ve zarafeti ile Victor Hugo’nun “devasa ve narin mucize” tanımlamasının bir kanıtı olarak kentin merkezinde dikiliyor.  

1015 ve 1439 yılları arasında romanesk ve gotik mimari tarzında inşa edilmiş, 142 metre yüksekliğindeki görkemli Notre-Dame Katedrali,  uzak mesafeden bile rahatlıkla görülebildiğinden, kent rehberi olmayanlar için  oryantasyonda yardımcı olacak niteliktedir. Heybetli yapının cephesindeki yüzlerce motif ve figür, görenleri hayran bırakacak güzelliktedir ve ziyaretçilerine adeta görsel bir şölen sunmaktadır. Biz bir süre figürlerden gözlerimizi alamadık ve pembe kumtaşından inşa edilen yapının cephesine uzun uzun doyasıya bakıyoruz.

Nihayet kendimizi alamadığımız cephe oymaları ve süslemeleri ile vedalaşıp, katedralin içini görmek üzere harekete geçiyoruz. Vitray pencerelerden içeri süzülen ışığın renkler ile oluşturduğu cümbüş büyüleyici bir manzara sunuyor bizlere. Tarifi çok zor olan ve illa ki şahsen yaşanılması gereken göz alıcı güzellikteki katedral gerçekten “kutsal” olmalı diye düşünmeden edemiyoruz.

Vitray pencereler çoğunlukla 14. yüzyıl, bazıları daha geç 12. yüzyıl (kilisenin kuzey çaprazında) ve 13. yüzyıl (kuzey koridorda " İmparator Penceresi"), birkaçı 20. yüzyıldan ( güney çaprazdaki) kalma .

Şayet göze alır da katedralin güney kulesine çıkmak isterseniz sizi bekleyen, şahane panaromik manzaradan önce, 330 adet merdiven olacaktır.  Mükemmel bir açıdan kuşbakışı göreceğiniz kent manzaraları arasında pek çok dar sokak, tarihi kentin ilginç çatıları, Avrupa Birliği bölgesi, Vosges dağları, Ren vadisi ve Karaormanlar bulunmaktadır.

Katedral içerisinde dikkat çekenlerden biri de 1498’de mezar süslemesi olarak yapılmış Zeytin Dağı üzerinde çarmıha gerilmiş İsa heykelidir.

1260 yılında bir orgdan bahsedilmesine rağmen katedralde mevcut olan orgun en eski kısımları 1385 yılından kalmadır.

Dünyanın ilk saat kulesi olma özelliğini taşıyan ve katedralin güney çıkışında yer alan Astronomik Saat sizi beklenmedik bir şekilde karşılar. Kuledeki üç değişik saatten ilkinin yapımına 14. yüzyılda 1352 – 1354 yılları arasında başlanmıştır. “Üç Kral Saati” olarak da bilinen saatin bir usturlap bir de takvim kadranı vardı. Şimdi Strazburg Dekoratif Sanat Müzesi’nde ziyaretçilerini karşılamaktadır.

Matematikçi Christian Herlin  tarafından tasarlanan ikinci ve daha iddialı saat 16. yüzyılda yapılmıştır. Bu saat astronomik bir cihaz karmaşıklığı ve aksesuar yelpazesi ve dekorasyon zenginliği ile dikkat çekmekteydi. Saatin bir çok parçası bugün Strazburg Dekoratif Sanat Müzesi’nde sergilenmektedir.

Bugün burada bulunan üçüncü saat Jean-Baptiste Schwilgué tarafından 1843 tarihinde yapılmıştır. Yeni mekanizma tasarlayan Jean, saati yapmaya başlamadan önce bir sene 30 işçisiyle birlikte hazırlık yapmıştır. Bugün ziyaretçiler sadece saatin son derece güzel yontulan heykelciklerine hayran kalsa da asıl merak uyandıran kısım saatin arkasındaki mekanizmasıdır.

Bir sanat ve deha ürünü olan saat, dünya ve ayın hatta yapıldığı tarihe kadar bilinen gezegenlerin hareketlerini gösterir. Aynı zamanda sonsuza kadar ayarlı bir takvimdir. Her saat başında harekete geçen figürler geçit töreni yaparlar.

Üzerinde melek figürleri bulunan Melek Sütunu astronomik saatin hemen yanında mahşer gününü temsil eder.

Strazburg Notre-Dame Katedrali’nin güzelliği tarihte pek çok ünlüye de ilham kaynağı olmuştur. İşte bunlardan bazıları:

Stendhal: "Strazburg kubbesi, gördüğüm en çarpıcı eserlerinden biridir".

Goethe: "Katedralin görünümünü ne kadar çok seyredersem, onun yüceliğinin güzelliği ile ilintili olduğundan o kadar çok emin oluyorum."

Victor Hugo: "Kilisenin kapıları çok güzel, bilhassa Roma kapısı; üzerinde gerçekten muhteşem figürleri var,  gül pencere asil ve iyi-kesilmiş, kilisenin tüm ön girişi akıllı bir şiirdir. Ama katedralin gerçek zaferi çan kulesidir...”.

Resimsi bir görünüme sahip meydana hakim olan Notre-Dame Katedrali’nin yanısıra, Ortaçağ ve Rönesans dönemine ait muhteşem Alman tasarımı yarı ahşap evler de görülmeye değer. Bu yapılardan en ünlüsü şehrin en eski ve karakteristik yapılardan biri olan 1427 tarihli Kammerzell Evi, cephesindeki ahşap süslemeler ve 70 adet pencere ile dikkat çekmektedir.

Ortaçağ’da Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nun önemli şehirleri arasında olan kent, özellikle Alman ve Fransız kültürünün yoğun özelliklerini taşımaktadır. Yani Alsas Bölgesi’nin güzide kenti Strazburg, Alman mı yoksa Fransız mıyım diye kendi kendine hala sorup durmaktadır.

Rohan Sarayı da kanal kenarında ve meydanın oldukça yakınında bulunur. Bir zamanlar Rohan Kardinallerinin merkezi olan saray bugün, Strazburg'daki dokuz büyük müzenin üçünü bünyesinde barındırmaktadır. Bunlar; Arkeoloji Müzesi, Dekoratif Sanatlar Müzesi ve Güzel Sanatlar Müzesi’dir. 

Yaşam | Outdoor

Türkiye

Seyahat

Kültür